Şeytan Üçgeni (2009)

• Filmin orijinal ismi Triangle, yani 'üçgen' anlamına geliyor. Olaylar bir döngü içinde gerçekleşiyor. Konusunu okumayan birisi veya orijinal isminden bihaber olanlar film sonunda bir daire şeklinde döngü olduğunu düşünecektir, ama öyle değil. Üçgen şeklinde bir döngü var ve üçgendeki noktalar şunlar; tekne, gemi ve ev. Önemli nokta ise bu yaşananların nerede gerçekleştiği. Gerçek dünyada olmasının mümkünatı yok. Öyle olsaydı diğer insanlar da aynı şekilde bir üçgenin içinde olurdu, ki bu da inanılmaz kötü bir konuya tekamül ederdi. Tabi apaçık şekilde gerçek dünyada yaşanmıyor demese de hayalî dünyadan da bahsetmiyor. Sadece bunun hakkında birkaç replik dönüyor arada sırada; 'Senin dünyan...', 'Kötü bir rüya...'

• İşin garip yanı ise ortada sade bir üçgenin olmaması. Gemide geçen sahneleri düşünün, orda da bir karmaşa vardı. Yani gemide de apayrı bir döngü/kademe var.

• Filmi çözmek kolay olmadı; ondan önce şunları da düşünmüştüm: Film sonlandığında olayların bir başlangıcının olmadığını zannettim. Başlangıcı olmayan bir olay olursa mantıksızlık olur ve izlediklerimizin hiçbir anlamı kalmazdı. Bu yüzden başlangıcı bulmaya çalıştım. İlk paragrafın son cümlesinde rüyadan bahsettim, filmde geçen repliklerdendi; hâtta film bu replikle başlamıştı. Bu düşünceden dolayı başlangıcı aramaktan vazgeçmiştim, çünkü rüyaların başlangıcı olmaz. Sona yöneldim ve bu sayede biraz daha aydınlandım diyebilirim. Şunu demek istiyorum: Bir üçgen çizeceğiz kağıda. Çizmeye başladık elimizi kaldırmadan ve tamamladık üçgeni. Çizmeye başladığımız yeri hatırlamıyoruz diyelim, ama kalemi bıraktığımız yer bir sondur ve bu sonu uzaktan baktığımızda göremeyiz. Ne demeye çalıştığım anlaşılmıştır umarım.

• Filmin ilk başlarında(rüzgarın kesildiği sahnede) paralel evren teorisi aklıma geldi ve onunla ilgili bir film olabileceğini de düşündüm/hissettim.

• Film o kadar sinir bozucu bir hâl alıyor ki, "Öldü, yani ölmüştü. Ama şu ânda ölü değil!" repliği çaresizliği gözler önüne seriyor. The Departed'ın acımasız ölüm sahnelerine benzer sahneler de gerçekçiliği önemli oranda arttırmış.

• Birkaç kez oğluyla ilgili replikler geçiyor: "Üzgünüm ama oğlumu seviyorum!", "Oğlumuz için...". Bu replikler filmin amacını biraz daha anlaşılır kılıyor.

• Maskeli kişi göründüğünde bu kişinin Jess olduğunu pek çok kişi anlamıştır. Eğer afişi filmden önce gördüyseniz kolayca anlamışsınızdır. Görmediyseniz fizikî yapısı bir kızınkini andırdığı belliydi(çok fazla belli olmasın diye bol kıyafetler giydirilmiş), denize düşerken sesinden de anlaşılabilirdi, bundan önce ise saçı görünüyordu biraz. Muhtemelen burdan anlaşılmıştır, ama en kesin ve en zor anlaşılma yolu ise terlikleriydi. İki Jess'te de aynı terlikler vardı.

• Filmin içine birçok gizli unsur yerleştirilmiş. Onlardan biri de 27. dakikada görünen davulun üzerindeki simgeyle sonda kaza olduğunda(89. dk) yerde -çocuğun elinde- görülen davulun üzerindeki simge aynı!

• Şu sahne her şeyi anlatıyor aslında: Son sahnede şortluydu kız, martıyı atıyordu. Sonra kaza oldu ve arabadan 'elbiseli' şekilde çıktı. Hemen ilerde ise şortlu halde göründü tekrar. Yani kadın ve çocuğu öldü, bu yaşananlar da kadının dünyası. Hem o repliği de desteklemiş oluyor. Ghost filmindeki gibi denilebilir. Zaten evdeyken diğer Jess'i öldürmedi aslında, o öyle sanıyordu. Öldürmüş olsaydı arabadan elbiseli Jess çıkmazdı. Yani olanlar kafasında...

• "Çocuğu kurtarmaya çalışmak boş. Yapılabilecek hiçbir şey onu geri döndürmeye yetmez." diyen sürücü, sen kimsin de çocuğun geriye dönemeyeceğini söylüyorsun. Üstelik uzaktan bakıyorsun olaylara ve henüz ambulans bile gelmeden bunu söylüyor. Bu kişiyi de melek gibi düşünün, Jess öldüğü için onu ikna etmek istiyor; yaptıklarından vazgeçip bir ân önce öbür tarafa götürmek istiyor. Jess'te büyük bir anne sevgisi olduğu için de öldüğünün farkına varamıyor ve de çocuğunu kurtarmak istiyor.

• Gemidelerken, Greg'in saati 11:30'u gösteriyorken Jess'in ve gemi saat'ler'inin gösterdiği zaman aynıydı: "08:17"... Bu saatte öldü Jess ve oğlu. Oğlunu okula yetiştirmeye çalışıyordu, zaten okul da bu saatte başlıyor nerdeyse. Tekneye gittiğinde ise okulda olduğunu söylüyordu oğlunun, ama günlerden cumartesiydi. Bir gün sonrasında bunları yaşıyor olabilir, Greg de 'Dün seni almaya geldim' gibi bir şeyler söylemişti yanlış hatırlamıyorsam. Yani zaman Jess için o dakikada durdu ve hayat kendi akışında seyrine devam etti. Kazadan sonra zaten takside uyudu, tekneye gider gitmez tekrar uyudu uzun süre. Burdan gün geçişlerini de anlayabiliriz.

• Geminin ismi Aeolus'tu. Aelous hakkında şu repliğe dikkat: "- Tanrılar ona bir dağı sırf eski haline dönüp dönemeyecek mi diye görmek için çevirme görevi vermişler."

Annenin son bölümde oğlunu kazadan kurtarmak için bir daha tekneye binme isteği,
yorgunluğundan ötürü teknede uyuya kalıp kazayı hatırlayamaması ve herşeyi bir rüyadan ibaret sanması,
nihayetinde kendisini loop'un içinde bulması...
kurgu açısından güzel bağlanmış diyebiliriz.